KÂTİB ÇELEBİ, (1609-1657). XVII. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına âdeta damgasını vuran Kâtip Çelebi adeta kaynak bir kütüphane hükmündeki bir çok eseriyle hem ülkemizde, hem de Batı dünyasında şöhret sahibi bir mütefekkirdir. Bilhassa Keşfü’z-zunûn isimli eseri İslâm araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru kaynağı olduğu gibi, bir İslâm ansiklopedisi düşüncesinin doğmasında önemli etkide bulunmuştur. Onun eserlerinin bir kısmının çeşitli Batı dillerine tercümesi bunun sonuçlarından biridir. Kâtip Çelebi Şubat 1609’da İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mustafa, babasının adı Abdullah’tır. Ulemâ arasında Kâtib Çelebi, Dîvân-ı Hümâyun mensupları arasında Hacı Halîfe diye tanınır. Beş yaşından itibaren babasının rehberliğinde iyi bir eğitim aldı. On dört yaşına geldiğinde babasının yanında Dîvân-ı Hümâyun kalemlerinden Anadolu Muhasebeciliği Kalemi’ne girerek burada hesap kaidelerini, erkam ve siyâkat yazısını öğrendi. Ertesi yıl Abaza Paşa isyanını bastırmak için Erzurum’a giden orduyla birlikte babasının yanında Tercan, 1626’da Bağdat seferlerine katıldı. Her iki seferde de savaşın bütün safhalarına ve sıkıntılarına şahit oldu. Musul’a geldiklerinde aynı yıl (1626) babasını, bir ay sonra da Nusaybin’de amcasını kaybetti. Bir süre Diyarbekir’de kaldı. Babasının arkadaşlarından Mehmed Halîfe tarafından Süvari Mukabelesi Kalemi’ne tayin edildi. 1628’de Erzurum muhasarasında bulundu. İstanbul’a dönünce Kadızâde Mehmed Efendi’nin derslerine devam etti. 1630’da Hüsrev Paşa’nın maiyetinde Hemedan ve Bağdat seferlerine katıldı. Bu seferler sırasında gözlem ve tecrübelerini oldukça canlı bir şekilde tasvir etti. Daha sonra İstanbul’a dönen Kâtib Çelebi yine Kadızâde’nin derslerine devam ederek tefsir, İhyâʾü ʿulûmi’d-dîn, Şerh-i Mevâkıf, Dürer ve Tarîkat-i Muhammediyye okudu. 1633-1634 tarihlerinde Şark seferine gitti; ordunun Halep’e çekilmesinden istifade ederek hac farîzasını yerine getirdi. 1635’te IV. Murad’ın Revan seferinde bulundu. Daha sonraki hayatını hemen tamamen ilmî çalışmalara verdi. Kendi ifadesiyle “cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekber”e döndü. Kendisine kalan küçük bir mirası kitaplara yatırdı. Zengin bir akrabasının ölümü üzerine kendisine düşen oldukça büyük bir mirasın üç yük kadarını (300.000 akçe) yine kitaplara verdi; geri kalanla da Fatih semtinde bulunan evini tamir ettirdi ve aynı tarihte evlendi. On yıl kadar geceli gündüzlü eserlerini kaleme alan Kâtib Çelebi, 1645 Girit seferi münasebetiyle harita yapımıyla da ilgilendi. Müslüman olan Fransız asıllı Mehmed İhlâsî’nin yardımıyla bazı eserleri Latince’den Türkçe’ye çevirdi. 6 Ekim 1657 sabahı vefat ederek Zeyrek Camii civarındaki kabristana gömüldü. Eserlerinden bazıları: Fezleketü’t-tevârîḫ, Fezleke, Tuhfetü’l-kibâr fî esfâri’l-bihâr, Takvîmü’t-tevârîh, Kanunnâme, Cihannümâ, Keşfü’ẓ-ẓunûn, Düstûrü’l-amel li-ıslâhi’l-halel, Câmiʿu’l-mütûn min celli’l-fünûn…